sevgili tech günlük,
99 senesinde liseden mezun oldum. o zamanlar tek isteğim "taşkışla"da okumaktı.. ne de olsa "mimarlık taşkışla'da okunur".. ama ne oldu zaten mimarlığı kazanamadım, "şehir bölge planlama" gibi korkunç, ezik bir bölüme girdim. işte kendimiz avuttuk yok şehirciler yükselen değer vs diye..
şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ki fen bölümü mezunu olarak gene bu alandan seçim yaptım.. yaptım da ayrılmaya karar verdiğim güne kadar (ki birazdan geleceğim o bölüme) bu fen bilgim ne işime yaradı? hiç..
geri dönecek olursak, ilk dönemlerdeki temel tasarım, proje dersleri falan eğlenceli geçti, çünkü ben teoriden çok elime somut bir şeyler gelmesinden hoşlanan bir insanım. mimarlık okumasam bile bu bölümü kotarabileceğimi düşündüm, ama neymiş bilimsel düşüncenin evrimsel tarihi falan gibi korkunç dersler bir yana, proje dersleri bile teoride kalır olmuş..
netekim 3. dönemde bir 200 kadar insanla beraber 2000 senesinde yürürlüğe giren ortalama tutturma kararnamesi bahane edilerek okuldan atıldım. (bu arada harcımı yatırmış olduğumu da belirtmek isterim, harçların son yatırılma tarihini müteakip atılma kararı duyuruldu çok eğlenceli değil mi? neyse konuyu dağıtmayalım ve geri dönelim)
bir dönemimi okul dışında türlü aylaklık vs ile geçirdikten sonra yeni dönemde tüm atılanlarla birlikte geri alındım (harç yanlarına kaldı tabi) işte o dönem okurken proje dersinde bana bir şeyler oldu. netekim bize proje alanı olarak vize -kıyıköy - saray bölgesi seçilmişti. burda arazi analizi yapıp uygun yere şimdi hatırlamadığım kadar kişilik konut bölgesi planlayacaktık.
arazi analizinden çıkan sonuca göre burda herhangi bir yerleşim yapılamazdı; bütün arazi akarsu, ormanlık alan ya da birinci ve ikinci (ama çoğunlukla birinci) dereceden tarım arazisiydi.
ormanlık alan ve akarsuların dışına bir yere yerleşimi planlamaya karar verdik haliyle, o kadar öğrencinin tekrar bir arazi çalışma yapması ve zaten fi tarihinden kalmış haritaları arşivlerden çıkarması o dersin hiç yapılamamasına doğru giderdi..
her neyse grupların yerleşim için seçtiği bölgeler üç aşağı beş yukarı aynı oldu, paftalar teslim edildi dönem bitti, bir sonraki dönem bu alanlara yerleşme işini yapacaktık, kişisel projeler tabii.. (bu atıldığım döneme denk geldiğinden bir sonraki sene o dersten kalanlarla birlikte bir avuç kişi olarak derse devam ettik) ben tabii günümüz insanına göre düşünüp akarsuya çok yakın olmasın gecekondulaşma olur, otobana yakın olmasın ses vs olur diye düşünürken ve tabii kaygılarımı hocama sunarken şöyle bir tepki aldım:"biz bunların olmayacağını varsayacağız, ütopik bir dünya olarak düşüneceğiz."
işte benim şalterin attığı ve koptuğum nokta bu oldu. ben bu okuldan mezun olup ya bir odaya kapanıp boyumca paftaları gazlı kalemlerle boyaya boyaya kafa bulacaktım (kokudan) ya da ütopik düşünüp "ben böyle şehircinin.." cümlelerinin gizli hedefi olacaktım.. eğer mezun olduğumda karşılaşacağım duruma hazırlamıyorsa beni bu okul benim okumamın ne anlamı vardı??
günlerle süren daralma, sinir bozukluğu ve bunalımın ardından konuyu aileme açtım ve okulu bırakıp tekrar başka bir okula girmeme destek oldular.. dersaneye yazıldım ve 2003 senesi kayıt döneminde bilgi üniversitesi'nin kapısının önünde elimde "bilgisayar bilimleri bölümü'ne girmeye hak kazanmıştır." belgesiyle dikiliyordum..
küçüklüğümden beridir bilgisayarları sevmiş, haşırneşir olmuş (amiga, dos, qbasic, win32..), 93 senesinde nete girmiş, türlü bilgisayarcı, programcı insanla tanışmış, ilgilenmekle ilgilenmemek arasında bir yerde duruyordum.
itiraf ediyorum sevgili günlük, çoğu ilgi alanım abiminkiyle çakışır. o benim "role model"ımdı. ama zaten bu ayrı bir tartışma konusu..
işte okulu bırakmaya karar verince durup bir baktım kendime, nerede durduğuma, arkadaşlarım, ilgilendiklerim, her şeyi göz önüne almam gerekiyordu.
ilgilendiğim her konudaki bölümlere üniversitelere girdim ders programlarına tanımlarına baktım. (astronomi, uzay-uçak, bilgisayar mühendisliği, vcd, genetik mühendisliği, konservatuar ve daha aklıma gelmeyen pek çok bölüm ilgimi çekiyordu.)
en son şuna kanaat getirdim; tasarımla alakalı olmalı, bilgisayarla alakalı olmalı ve elime somut bir şeyler geçmeliydi.
yalan söylemeyeceğim günlük; ilk düşüncem vcd oldu. araştırdım bakındım ön eleme sınavı, yetenek sınavı vs diyordu. dedim dalga mı geçiyorsun nerde bende o yetenek.. (zamanla vcd'cilerden çıkan işleri de pek beğenmez oldum o ayrı bir mesele)
bu ara mühendislik yapamayacağımı çünkü o ağır fizik, kimya ve matematiğin altından kalkamayacağıma da kanaat getirmiştim. programlama okuyacaktım ama 2 senelik okullara düz liseden mezunları almıyorlardı, 4 senelik programlama yoktu.
işte o noktada şu an ki bölümüm o zamanki ismiyle "bilgisayar bölümü" pırıl pırıl parlıyordu..
doğru dürüst ne olduğunu anlamadan daldım burslu burssuz olmak üzere bilgi üniversitesi bilgisayar bölümü diye doldurdum tercih formunu ve burssuz kazandım.
şimdi şu aşamada durmuş bakıyorum. 3. senem okulda, girdiğimden beri bir sürü şey değişti, tek bir şey dışında: bölümüme sevgim..
çok itici, gıcık ve anlaşamadığım bir sürü insanın dışında dünya tatlısı insanları da içinde barındıran, gelişime ve değişime açık, küçük ailem.
chris stephenson, mehmet gençer tüm çömlerin en çok gördüğü hocalar, ilk sınıf dersleri onlardan soruluyor. chris zaten bölüm başkanımız alpaslan parlakçı ile birlikte.
ve bu dönemden sonra bir daha göremeyeceğimiz (silahtarağa kampüsüne taşınmamızdan dolayı) sevgili bölüm odamızda matematikçilerle yanyana geçirdiğimiz ders araları, okulda emek emek harcanan saatler, hava almak için kışın soğuğunda kağı önü kaçamakları.. hepsini çok sevdim.
bu arada program yazmayı, javayı, networklerin nasıl çalıştığını, paralel programlamayı, açık kaynak ve özgür yazılımı, GNU'yu öğrendim, öğrenmedimse de fikrim oldu.. (=
açık kaynak günlerine, turing günlerine katıldım, fazlamesai'yi (ki zaten tanıyordum), lkd'yi tanıdım.
google diye bir sey varmış çok işe yararmış, firefox vazgeçilmezmiş, deneyimledim.
windows'un "kaka" olduğunu, gnu/linux'un "cici" olduğunu öğrendim.
debian kurdum, pardus kurdum -bir sürü başka sistem de kurdum ama onları sevmedim..
ve tüm bunların, 3 senenin sonunda hala bilgisayar bilimlerinin ne olduğuna, mezun olunca ne olacağıma verecek net bir cevabım yok.
okudum wiki'den, okulun sayfasından okudum, türkçe viki'ye şaşırdım ve..
ve inanmazsın günlük ama bir sonuca vardım.. -kişinin çelişkili beyanatlarda bulunduğu an-
bilgisayar bilimcinin amacı problem çözmek..
evet ben bu sonuca vardım. tasarım, programlama, bilgisayar bizler için sadece birer araç..
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
Ve karanlık aydınlığın içine, gecenin alacakaranlıkla gündüzün içine süzüldüğü gibi usulca akarken, uzun uzak bir gölge belirdi bu diyarlarda...
Yüzündeki tebessüm bir tarihe işaret edercesine parladı ve gelecek onun gölgesi altında ezildi, yitti..
Post a Comment