yeni mezunun anıları..

esasen bilgisayar programcısı olmak isteğiyle ve ösym'nin her sene yaptığı değişikliklere maruz kalarak bilgisayar bilimleri bölümüne girdim. o hiç bitmeyeceğini sandığım okulun bitmesine ramak kalmasına rağmen bu hissi üzerimden atamazken gelmiş yaz ayları; yaz okulu taze bitmiş, tek ders sınavına kalmışım deli gibi çalışıp veritabanı üzerine aydınlanmış ve mezun olmuşum. istanbul'un yapışkan havasında bir tatil vs derken işe girme telaşına düştüm. eşek kadar olmama rağmen (27) şu güne kadar dişe dokunur bir şekilde hele ki bir iş yerinde bir gün bile tam mesai yapmadığım, hele ki mesleğimle ilgili okul dışında klavye tıkırdatmadığım, bir işte çalışan/çalışmış arkadaşlarım hep "dahi" ya da "inek" sıfatını da taşıdığından gözüm iyice korkmuş vaziyette. haliyle bu güvensizliği, tecrübesizliği en kolay şekliyle en az sorumlulukla atmak için kendime bir staj aramaya başladım ve çeşitli garip durumlar sonucunda "öğrenci olmayana staj yok, al sana yarı-zamanlı 'stajyer ünvanlı' iş"ime girdim 7. haftam dolmak üzere..

o korkunç duruşlu iş dünyası ve tecrübeli, her şeyi bilir görünen meslekdaşlar (ah pardon üstüm onlar) ilizyonu bana verilen ilk projeyi tamamlamamla beraber yavaş yavaş dağılmaya başladı.

okula girdiğim 2003 senesinden beridir çeşitli gnu/linux dağıtımlarını denemiş en sonunda debian'a aşık olarak onda karar kılmış ve o zamandan beridir üzerine gül koklamamış bana, "al sana sistem" diye windows xp verdiler.
görüntüyü masaüstü bilgisayarıma benzettim tamam ama her şeyin davranışı o kadar farklıydı ki kendimi uzaylı gibi hissetmeme (ve içimdeki anti-ms şeytanının bağırtılarına) rağmen alışmaya çalıştım. incelemem için verilen eski kodlardaki birbirinin kopyası alınarak çoğaltılmış dosyaları incelemek için bir diff komut aramam tabi ki nafileydi. bile bile lades bu oluyor herhalde, ben de her sabah şirkette bilgisayarı açarken içimdeki *nix kullanıcısını eve gidene kadar uyutuyorum.

bir yandan her yeni açtığım ie penceresinde çökecek mi acaba korkusu yaşarken (çünkü win nedense(!?) güncellenmiyor ve ie6'ya mahkumum, firefox kuramazmışız vs) bir yandan da ".net" öğrenmeye çalışarak geçti ilk üç günüm -ilk günüm aslında klasik bir ilk gün olarak hiçbir şeyle geçti de diyebiliriz her neyse- ve vb yazmaya başladıkça bu işin ne kadar kolay olduğunu, hiç de abartmamam gerektiğini ve okulda öğrendiğim "diller sadece araçtır" felsefesinin ne kadar doğru olduğunu gördüm. kısa bir sürede biten ilk projemle birlikte dikkat de çekmeye başladım.

bu arada meslektaşlarıma sürekli .net ve vb ile ilgili kitap/kaynak sormalarım hep "google var ne gerek var kitaba, kitaptan bir şey öğrenemezsin" cümlesi ile savuşturuldu, halbuki ne bilsinler java'yı da scheme'i de python'u da kitaptan öğrendim ve tanıdığım tabiri caizse "çizmiş" coderlar da hep bu yoldan gitmişler vaktiyle..

ve bugün daha önceden hazırlanmış bir sistemi yeniden yaratmak üzerine olan ikinci projemi de bitirmenin hazzıyla kendimle gururlanırken yazılımcı arkadaşlardan birinin "kodların üzerine adını yazıyorsun değil mi?" sorusu ile tam manasıyla exception fırlattım.. bir programcıya söylenebilecek en manasız şeylerden biri gibi gelmişti ve o noktada okulda "dayatılan" kodlama formatına teşekkür ettim. aynı kişi on sene sonra kodu kimin yazdığına bakmaktan bahsederken ben çoktan kodlarıma şirketler arası olası kod alışverişini düşünerek şirketin adını ay/yılı, ismimi yazmış hemde hem kendim için hem de benden sonra projeye el atılması gerekirse diye her metoda, gerekli değişkenlere notlar düşmüştüm.. bu garip muhabbete çaktırmadan sırıtırken ikinci projemin konusu eski kodların kalitesi sorunun kaynağına ışık tutuyordu.

iş hayatı çok mu korkutucu? hadi canım sen de.. (=

yeni bir iş..

son kalan derslerimi a'larla falan geçip mezun olup güzelcene yaydıktan sonra bir part-time işe girdim. yeni bir işe başlamak çok heycan verici, hele ki daha önce hiç iş deneyimin yoksa iyice bir karın ağrısı durum, hele hele bir de kurumsal bir yerdeysen plazanın o soğuk camlarının ardının iyice ürkütücü bir his verdiğini herhalde söylemem gerekmez..

tabi benim gibi saftorik falan bir insansan insan kaynaklarının güler yüzlü sıcak tavrından it'nin de sana böyle davranacağını düşünebilirsin. çok yanlışlardasın hemen dön derim. netekim bundan sonra bütün günlerin öğle yemeklerini yalnız yiyerek ve sabit bir şekilde ekranına bakarak geçecek. elinde geliştirebileceğin bir proje var ve bunun üzerinde çalışabiliyorsan ne ala, zevkli bir mesaiye göz kırpıyorsun diyebilirim, ancak durum bu değilse o saatler asla geçmeyecektir, ve tek yaptığın şey rahat bir sandalyede oturup bilgisayarla ilgilenmek bile olsa eve dönerken bütün enerjinin bittiğini hissedebilirsin.

ha ilk gün bilgisayarsız boş oturma günüdür %90, o yüzden sabit noktaya bakmak istemiyorsan çantana işle alakalı olursa daha iyi olacağını düşündüğüm bir kitap, mp3 çalar falan at. en azından geçen saatlerin bir işe yarasın..

bütün gün herkese sırtım dönük olarak oturmak zorunda olduğum cubicle'imdaki yalnızlığıma öğle yemeklerindeki yalnızlığı da ekleyen, dibimde oturup da günaydın kelimesini çok gören itdaşlarıma selam ederim.

mezuniyete ramak kala..

bugün itibariyle mezun olmama tek dersim kaldı..

yaz okulunda en yüksek iki notla geçtiğim derslerden kalmış olduğum için vaktiyle programlama bilgimin yetersiz olduğunu söyleyerek bana danışmanlık etmeyi reddetmişti çok değer verdiğim birisi..

yaz okulunda bu dersleri veren hocalarımdan biri ise bu derslerin programlama bilgimizi ölçmediğini söyledi..

hayat tuhaf vapurlar falan..